Gecenin bilmem kaçında, "Nasıl olur da gözüme keskin bir ışık
saplanır?" dediğin anda tüm koşullar hazır demektir. Meraklı sayılabilecek
birisiysen şayet o kapı mutlaka aralanır. Oldukça büyük cesaret isteyen bu
hareketin belli belirsiz bir amaca hizmet etmekle yükümlü olduğu açıktır. Önce
kısa süreli tereddüt yaşarsın ancak bu, merakını giderecek cinsten kararla
sonlanır. Kapı aralandığında ise merak, nöbetini şaşkınlığa devreder. Çünkü
böylesine şaşırtıcı bir manzarayla kapıyı açmadığın sürece karşılaşılmaz. Öyle
ki; karşında, yatağında iki büklüm, başını dizlerinin arasına almış,
istemsizce sallanıp sayıklayan bir vücut vardır. O sayıklar, sen üşürsün. Çünkü
aynen şöyle diyordur: ”Uyumak çok soğuk. Hayır, hayır uyuyamamak daha
soğuk. Donuyorum! Hava ayaz, ayaz..! Soğuk yalnız! Soğuk ve ben donuyoruz..!” O
sayıklar, nefesi içini ürpertir ve sen de onlarla beraber donarsın. Ruhu
gelgitler yaşıyor diye düşünebilirsin. Durumun ona rahatsızlık verdiği açıktır,
hem de çok fazla. Her defasında bundan sıyrılmak, adeta kozayı kırmak istiyordur
belki ama kendinden kaçmıyordur. Ruhunu yorganına sarmış sarmalamıştır
ancak düşüncelerinin peşi sıra üşümekten kendini alamamıştır. Onu o kadar iyi
anlamışsındır ki etkisinden kurtulman uzun zaman alacaktır. Hemen odadan
ayrılmak ve göz kapaklarını kenetlemek istersin ama bilmen gereken en önemli
şey kendinden kaçamayacak olmandır. Bana aldırmayıp odana gidersin. Üstelik hiç
ışık yoktur gözüne çarpan; yine de etki altındaki bedenin üşümekten kendini alamaz.
Önce sayıklarsın morarmış titrek dudaklarınla tıpkı onun gibi, sonra kendin
gibi donarsın tıpkı kendin gibi.
No comments:
Post a Comment