Saturday, October 29, 2011

Kendin Gibi



    Gecenin bilmem kaçında, "Nasıl olur da gözüme keskin bir ışık saplanır?" dediğin anda tüm koşullar hazır demektir. Meraklı sayılabilecek birisiysen şayet o kapı mutlaka aralanır. Oldukça  büyük cesaret isteyen bu hareketin belli belirsiz bir amaca hizmet etmekle yükümlü olduğu açıktır. Önce kısa süreli tereddüt yaşarsın ancak bu, merakını giderecek cinsten kararla sonlanır. Kapı aralandığında ise merak, nöbetini şaşkınlığa devreder. Çünkü böylesine şaşırtıcı bir manzarayla kapıyı açmadığın sürece karşılaşılmaz. Öyle ki; karşında, yatağında iki büklüm, başını dizlerinin arasına almış, istemsizce sallanıp sayıklayan bir vücut vardır. O sayıklar, sen üşürsün. Çünkü aynen şöyle diyordur: ”Uyumak çok soğuk. Hayır, hayır uyuyamamak daha soğuk. Donuyorum! Hava ayaz, ayaz..! Soğuk yalnız! Soğuk ve ben donuyoruz..!” O sayıklar, nefesi içini ürpertir ve sen de onlarla beraber donarsın. Ruhu gelgitler yaşıyor diye düşünebilirsin. Durumun ona rahatsızlık verdiği açıktır, hem de çok fazla. Her defasında bundan sıyrılmak, adeta kozayı kırmak istiyordur belki ama kendinden kaçmıyordur. Ruhunu yorganına sarmış sarmalamıştır ancak düşüncelerinin peşi sıra üşümekten kendini alamamıştır. Onu o kadar iyi anlamışsındır ki etkisinden kurtulman uzun zaman alacaktır. Hemen odadan ayrılmak ve göz kapaklarını kenetlemek istersin ama bilmen gereken en önemli şey kendinden kaçamayacak olmandır. Bana aldırmayıp odana gidersin. Üstelik hiç ışık yoktur gözüne çarpan; yine de etki altındaki bedenin üşümekten kendini alamaz. Önce sayıklarsın morarmış titrek dudaklarınla tıpkı onun gibi, sonra kendin gibi donarsın tıpkı kendin  gibi. 

No comments:

Post a Comment